paucity

1 - Although proficiency in vocabulary has long been recognized as basic to reading proficiency, there has been a paucity of research on vocabulary teaching and learning over the last two decades.
Kelime dağarcığında uzmanlık uzun süredir okuma uzmanlığının temel bir parçası olarak kabul edilmesine rağmen, son yirmi yılda kelime öğretimi ve öğrenimi üzerine yeterli araştırma yapılmamıştır.

2 - Despite the paucity of available evidence, the prosecutor argued that the defendant was guilty beyond a reasonable doubt.
Kanıtların yetersizliğine rağmen, savcı sanığın makul şüpheden ötesinde suçlu olduğunu iddia etti.

3 - The paucity of evidence forced the court to dismiss the charges against the accused immediately.
Kanıtların yetersizliği, mahkemeyi suçlananlar hakkındaki suçlamaları hemen reddetmeye zorladı.