disdain

1 - The decadent lifestyle of the wealthy elite has been a source of fascination and envy, as well as criticism and disdain.
Zengin elitin gösterişli yaşam tarzı, hayranlık ve kıskançlığın yanı sıra eleştiri ve küçümseme kaynağı olmuştur.

2 - The decadent lifestyle of the wealthy elite has been a source of fascination and envy, as well as criticism and disdain from those who believe it is wasteful and irresponsible.
Zengin elitlerin ihtişamlı yaşam tarzı, hayranlık ve özlem kaynağı olmuş, aynı zamanda israfçı ve sorumsuz olduğuna inananlar tarafından eleştiri ve hor görüyle karşılanmıştır.

3 - The politician gave a slight, dismissive cough to signify his utter disdain for the opposition's weak policy proposal.
Politikacı, muhalefetin zayıf politika teklifine duyduğu tamamen aşağılayıcı tiksintiyi belirtmek için hafif, küçümseyici bir öksürük yaptı.