correspond to

1 - As a war correspondent, he was constantly exposed to the harsh realities of conflict zones.
Bir savaş muhabiri olarak, sürekli çatışma bölgelerinin acı gerçekleriyle karşı karşıya kaldı.

2 - The veteran war correspondent, having survived countless hostile environments, insisted that he would go on reporting the truth, regardless of the danger.
Sayısız düşmanlı ortamdan sağ kurtulmuş olan deneyimli savaş muhabiri, tehlikenin bir önemi olmadığını belirterek gerçeği rapor etmeye devam edeceğini ısrar etti.

3 - The growing popularity of computer-based activities was widely predicted to result in a corresponding decline in television viewing.
Bilgisayar tabanlı etkinliklerin giderek artan popülerliği, televizyon izleyişinde karşılık gelen bir düşüşle sonuçlanması yaygın bir şekilde öngörülmüştü.