apparent

1 - The apparent difference in the two samples was readily apparent to anyone who observed them.
İki örnekteki belirgin fark, onları gözlemleyen herkes için hemen fark edilebilirdi.

2 - Apparently both countries are seeking a face-saving compromise but it is unlikely that either will ever again gain the confidence of the world.
Görünüşe göre her iki ülke de yüz kurtaran bir uzlaşma arıyor ama herhangi birinin tekrar dünya güvenini kazanması olası değil.

3 - Although apparently rigid, bones exhibit a degree of elasticity that enables the skeleton to withstand considerable impact.
Kemikler, görünüşte sert olsalar da, iskeletin oldukça darbelere dayanmasını sağlayan bir derecede esneklik gösterir.