amicable

1 - The two global superpowers, despite their divergent ideologies, maintained a necessary amicable dialogue on matters of nuclear non-proliferation.
İki küresel süper güç, farklı ideolojilere sahip olmalarına rağmen, nükleer silahların yayılmasına karşı gerekli dostane bir diyalog sürdürdü.

2 - After the acrimonious initial meetings, the mediator successfully steered the business partners toward an amicable severance of their joint venture.
Taraflı başlangıç görüşmelerinin ardından, arabulucu iş ortaklarını dostça bir şekilde ayırmaya başarılı bir şekilde yönlendirdi.

3 - The transition of power following the unexpected election results was notably amicable, setting a precedent for political maturity.
Beklenmedik seçim sonuçlarını takip eden iktidar geçişi, dikkat çekici bir şekilde dostça gerçekleşti ve siyasi olgunluğa bir örnek teşkil etti.